Peki ya o kelime hedef dilde yoksa?
Tüm çevirmenlerin karşılaştığı bir sorundur, çevirisini yapmakta olduğu metinde geçen bir kelimenin hedef dil ya da kültürde bir karşılığının olmaması. Bu durum bazen o kelimeyi araştırırken saatler geçirmemize, bazen kilitlenip ilerleyememize, hatta bazen kendimizi yetersiz hissetmemize dahi yol açabilir.
Aslında bu, çeviri sürecinin en doğal zorluklarından biridir. Çünkü diller, toplumların dünyayı adlandırma ve anlatma biçimlerinden oluşur. Bir kültür ilgili olguyu hiç tanımadığı için değil, çoğu kez başka türlü kavramsallaştırdığı için o kelimenin tek sözcüklük bir karşılığı olmayabilir. Bu duruma “eşleniksizlik” adı verilir ve eşleniksizlik, çevirmen için bir çıkmaz sokaktan ziyade bir “yaratıcılık alanıdır”, çünkü burada devreye farklı çeviri stratejileri ve kararları girer.
Bu stratejiler, her metin özelinde ve metnin amaç ve işlevine göre belirlenir. Stratejilere geçmeden önce olası eşleniksizlik durumlarına bakalım:
- Kültüre özgü kavramlar (kavram ya da bağlamın hedef kültürde bire bir yer almaması). Örneğin İngilizce “privacy” kelimesi, Türkçede bağlama göre “mahremiyet / özel hayatın gizliliği / gizlilik” diye bölünür. Tek bir kelimeyle karşılayamayız.
- Bilinen bir kavramı tarif eden tek bir kelimenin olmaması. Türkçede tek sözcüklü, bağlamdan bağımsız “accountability” karşılığı yoktur; çoğu zaman “hesap verebilirlik”(birden çok sözcük) ya da bağlama göre farklı çözümler kullanılır.
- Karmaşık semantik yapılar. Örneğin Brezilya Portekizcesi’nde “arruação” kelimesinin İngilizce karşılığı: “Clearing the ground under coffee trees of rubbish and piling it in the middle of the row in order to aid in the recovery of beans dropped during harvesting.”
- Kaynak ve hedef dilin bir konsepte farklı ayrımlar koyması. Örneğin Endonezcede “yağmurda dışarı çıkmak” için, dışarıda yağmur yağdığını bilip bilmediğimize göre farklı kelimeler kullanılır. Eğer metinde bu ayrım açıkça belirtilmemişse, tercüman hangi kelimeyi seçmesi gerektiğini bilemeyebilir.
- Hedef dilde çatı kavramın olmaması. Örneğin İngilizce “facilities” anlamına gelen bir çatı kavram Rusçada bağlamdan bağımsız olarak atanmamıştır, ama farklı “facility“ türleri için farklı kelimeler vardır.
- 5. maddenin tam tersi, çatı kavramın olması ama alt kavramların olmaması. Örneğin “pirinç” Türkçede tek bir sözcükle çoğu bağlamı karşılar, ama Endonezcede bağlama göre “padi (tarladaki) / beras (işlenmiş) / nasi (pişmiş)” olarak ayrılır.
- Fiziksel konum veya kişiler arası perspektif farklılıkları. (“come/go, take/bring, arrive/depart” gibi). Bu perspektif bazen eylemi gerçekleştiren kişilere de bağlıdır. Örneğin Japoncada “give” fiili için altı farklı kelime vardır ve hangisinin seçileceğini kimin kime ne verdiği belirler.
Çeviri yaparken karşımıza çıkan her eşleniksizlik önemli değildir. Çevirmenin amacı, her kelimenin ya da kavramın diğer dilde bire bir karşılığını üretmek olmamalıdır. Böyle bir çaba hem gerçekçi değildir hem de metinlerin doğasına aykırıdır. Çünkü bir metin içinde her sözcüğün uzun uzun dilbilimsel açıklamasını yapmak, okuyucunun dikkatini dağıtarak onu metinden uzaklaştırabilir. Çevirmenin önceliği, bağlamı gözden kaçırmadan, metnin amacına en uygun biçimde anlamı olabildiğince doğru ve akıcı şekilde aktarmaktır.
Peki, biz çevirmenler olarak en doğru çeviriyi yapabilmek ve en uygun anlatımı yakalayabilmek için hangi stratejileri izleyebiliriz? Bunu bir sonraki makalemizde ele alacağız.
Şimdilik herkese kocaman sevgiler,
Cansu Franko
